SeSSiz Kentime ho$ geLdiniz...

10 Kasım 2008 Pazartesi

Kim Özlerdi Avuç İçlerinin Kokusunu


O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklarbırakılmasaydı eğer
Dayanılması o kadar da zor değildir,
büyük ayrılıklar bile,
en güzel yerde başlatılsaydı eğer.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.
Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.
O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.
Daha çabuk unutulurdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.
Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.
Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı
belki de,
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.
Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gecesohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.
Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular,
aşkı ağıryaralamasaydı eğer.
Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.
Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.
O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.
O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.
Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.
Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.
Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi,
kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.
Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.
Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.
İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında birayrılık gizlendiğine
belki de,
kartvizitinde "onca ayrılığın birincidereceden failidir"denmeseydi eğer.
Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.
Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle
avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.
Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse...
Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!

9 Kasım 2008 Pazar

AŞK VE KALP




Bir kalb ki onun sevmesi aldanması yok

Tutkunluğu yok , bir güzele yanması yok

Bin kez yazık olsun sevgisiz yüreğe

Aşksız geçecek günlerin faydası yok





Ömer Hayyam

18 Ekim 2008 Cumartesi

Kabuksuz Yara


Daha kaç kez ölür insan
Adına aşk denen bu intiharda
Nasılsa her cinayete bir katil bulunur
Sesimin gülen yanına bir ölüm daha sus
Hiç gelmeyenin gidişine inanmışsın
Kendinle arandaki köprüleri atmışsın
Tutunacak bir dil aramışsın dilsizlik değil
İçine akşam kaçmış sonbaharlar'a uyanmışsın
Öldürülmüş yanlarına astığın nazalık
Ağır bir uykusuzluk geçirmekte
Günü geçmiş günler satmışsın günsüzlüğüne
Dön gel oruçlarından bir suskunluk borcun kalmış
Adressiz bir gün daha geçmiş kapından
Bir kendine harammış iyi yanın
Hiç bir silah kendini vurmaz
Bu yaradan sana kabuk çıkmaz
Ve daha kaç kez ölür insan
Adına aşk denen bu intiharda.....
Kahraman Tazeoğlu

13 Ekim 2008 Pazartesi

Yalnızlığın Bu Türlüsü


Yalnızlığın bu türlüsünü hiç yaşamadım ben. Oysa bu yalnızlığın ilacının sen oldugunu biliyorum. Elimi uzatsam tutacağını, kaygılarla dolu saatlerin bir anda yok olacağını biliyorum. Sandığın kadar güçlü değilmişim demek ki!
Konuşmak istiyorum. `Seni hiç sevmemiştim, sana değer vermemiştim` demek istiyorum. Ama çıkmıyor bu sözcükler ağzımdan. Tıkanıp kalıyor boğazımda. Nasıl söyleyebilirim ki bunu? Seni düşünmenin bile bana heyecan verdiğini nasıl inkar edebilirim? `Sen hayatımda değişik bir renktin. Değişiklik arıyordum, sen bana yaklaşınca uzak kalamadım` demek istiyorum. Oysa renklerin güzelliğini seninle keşfettim ben. Her renge senin adını verdim. Hayatımda bir değişiklik olduysa bu seninle geldi. Senden uzak kalmayı hiç düşünemedim ki! Sana yakın olmanın verdiği hazzı başka hangi duygu tattırabilirdi bana?
`Çekiciydin, güzeldin. Bu yönünle etkiledin beni. Kişiliğin, kültürün, zekan hiç dikkatimi çekmedi` demek istiyorum. Bunun yalan olduğunu sen de biliyorsun. Sen yoktun; sözlerin vardı, kendini anlatışın vardı, hayata bakış açın vardı. Ve ben senin olmadığın zamanlarda işte bunlarla yaşadım. Şimdi `beni sadece çekiciliğin etkiledi` dersem kendimi inkar etmiş olmaz mıyım?
`Kilometreleri senin için katetmedim. Sadece öyle zannetmeni istedim. Bir oyundu bu` demek istiyorum. Ama kendimi kandırıyorum. Çünkü ben o yolları içimdeki o tarif edilmez heyecanla aştım. Seni gördüğümde yaşadığım titremeyi gizleyebilmek için ne yapacağımı şaşırdım.
Aslına bakarsan `ben aşka falan da fazla inanmam` demek istiyorum. Aşkın gücünün hayattaki başka hiçbir şeyden daha kuvvetli olamayacağına inanırken... Doğruları yüreğimin sesiyle bulurken... İnsanı insan yapan en önemli şeyin aşk olduğunu düşünürken... Aşka inanmam demek, ben hiç yaşamadım demekle eş anlamlı.
Hayat hep seçenekler sunar insana. Ama her zaman en doğrusunu seçmek mümkün değil. Önemli olan yaşanan yanlış da olsa bundan yarına dair bir ders çıkarabilmektir. BEN ŞİMDİ YANLIŞI YAŞIYORUM...


Mehmet Coşkundeniz

11 Ekim 2008 Cumartesi

Sessiz..


An gelir içimde fırtınalar kopar

gitmek kaçmak haykırmak isterim

ama nafile sesim soluğum çıkmaz

yine böyle bir kenarda kalıp sessizleşirim...






5 Ekim 2008 Pazar

Kahraman TazeoğLu


İstedim ki sık sık bLogumda şiirLerine yer verdiğim bu harika inSanı tanımayan kaLmaSın. ve onu yine onun kaLeminden tanıtıcam size...
Ben kahraman abimi çok Seviyorum eminim sizde Seviceksiniz...Yüreğinin kaLemi hiç tükenmesin canım abim.


Ay’a ilk ayak basıldığı yılın 10 Ağustos’unda doğdu. İstanbul’un çileli ve kesmekeşli ortamında, o şehirde bir ömür harcayacağını bilmeden hep “düşünen” bir çocuk olarak büyüdü.

Cevizli semtinde, bir dere kenarında oynarken, mahallenin delisi kovalayınca “korkuyla” tanıştı.

Ailesi İstanbul’un mutena semtlerinden Fenerbahçe’ye taşınınca daha az korkmaya ve Fenerbahçeli olmaya basladı. 6 yasinda ilk kez bir maça gitti ve en sevdigi Fenerbahçe şapkasını çaldırdı. (Bugün bile o şapka için üzülür). 7 kardeşin 2 numaralı olanıydı ve ilerde bir mahalle takımında 2 numaralı formayı giyerek maçlara çıkacağını bilmiyordu.

Ablası okula başlayınca çok kıskandı ve saçını çekti. Bir yıl sonra ise okulunun ilk gününde annesi onu sınıfına sokmayı zor başardı… O gün çok ağlamıştı.

Arkadaşları teneffüslerde çesitli oyunlar oynarken, o hep “düşünüyordu”…

İlkokul bittiğinde bir korku filmi senaryosu yazdığını iddia ederek arkadaşlarına kendini güldürdü. Daha sonra sinema ile sadece “seyirci” olarak ilgilendi. O hep bir sinema tutkunu olarak yaşayacaktı; çünkü siirle daha tanışmamıştı.

12 Eylül ihtilalinde ortaokula başlayacaktı ve tek başına belediye otobüsüne binmeyi öğrenecekti. Daha sonra yağ, tüp, şeker ve gaz kuyruklarında beklemeyi ve soğuklarda üşürken ağlamamayı…

Mahallede her kırılan camdan Tazeoğlu kardeşler sorumlu tutulmaya başlanınca, baba Hayati Tazeoğlu ani bir göç harekatıyla tüm aileyi yeniden Cevizli’ye taşıma kararı aldı. Buna en içerleyense küçük Kahraman oldu. Geride bıraktığı mahalle arkadaşlarını bir gün yeniden görebilmek ümidiyle yanıp tutuşurken birden ilk defa yaşayacağı bir duyguyla karşılaştı. Karşı komsunun kızına aşık olmuştu. Mutluluğu, acıyı, hüznü ve ağlamayı yeniden keşfetti. Bütün bunların toplamının ona şiiri öğreteceğini bilmiyordu. Ablasının yazdığı şiirlerle dalga geçerken hatta “şiir de neymiş; saçmalık” diye iddia ederken gece gündüz şiir yazmaya başladı. Sonunda o terk edildi ama şiir onu terk etmedi. Yine aşık oldu, yine terk edildi, yine şiirler yazdı.

Matematiği gereksiz bir ders olarak gördüğü için, hocaları da onu gereksiz bir öğrenci olarak gördü. Uzun bir süre ara vereceği eğitimini daha sonra bin pişman olarak devam ettirecekti. Bu arada ailesi “eti senin kemiği benim” diyerek onu bir kuaföre çırak olarak verdi. 10 yıl sürecek bu macera özel radyoların açılmasiyla sona erecekti.

Bir yaz gecesi arkadaşının evinde balkon sohbeti yaparken arkadaşının annesi uykusundan uyandı ve “oğlum kapatın şu radyoyu da yatın artık” dedi. Halbuki radyo kapalıydı ve konuşan 19 yaşındaki genç Kahraman’dı…

Çocukluğundan beri özendigi spikerlik hayali daha da derinleserek artmaya baslamisti. Annesi bebekliğinde çok ağladığı zamanlarda onu radyonun yanına yatırır ve susmasını sağlardı. Çok çocuğa bakmakla yükümlü olan bir annenin bulduğu bu çözüm ilerde küçük Kahraman’ı radyocu yapacaktı.

Derken; günlerden bir gün, Türkiye’de ilk özel radyolar açılmaya başladı ve mesleğinde çok önemli bir yere gelmiş olan genç Kahraman, bu işe sevdalandı. Artık o radyocu olabilmek için yıllarını verdiği mesleğini bırakabilirdi. Sıkı bir radyo takipçisi olan genç Kahraman, “Gecenin Serserisi”ni dinleyerek hatta yayın yaptığı radyoya kadar gidip kendisiyle tanışarak hayatında ilk kez bir radyo stüdyosu gördü. Bununla da kalmayıp Orhan Çetin tarafindan programa konuk edildi, şiirler okudu. Gelen olumlu tepkiler kendisini yüreklendirdi ve o gün radyocu olmaya karar verdi. Mesleğini zirvedeyken bırakarak, yayın hayatına yeni “merhaba” diyen Kadıköy FM’de yayına başladı. Sonraki rüzgarlar onu baska radyolara sürükledi ve son durağı en sevdiği ve mutlu olduğu Radyo 7 oldu.

Şimdi Mavi Ada diye bir yerden şiirler seslendirerek gece bunalım oranını yükseltme çalışmalarını sürdürüyor. Kahraman Tazeoğlu’nun “Seni İçimden Terk Ediyorum” “Ölü Bir Kentin Morg Alfabesi” adli iki şiir kitabı var. Bu kitaplara bir de “Araz” adlı bir romanını ekledi. “Mavi Ada Mektupları” ve “Tutsak Mektuplar” adli iki derlemesini de listeye ekleyerek 5 kitaba ulaştığını söylersek geriye sadece asağıdaki notu düşmek kalır…

Not: Ablası artık şiir yazmıyor.


{ Kahraman TazeoğLunu Pazartesi, Salı, Perşembe ve Cuma saat 23.00'da... Çarşamba ve Cumartesi günü saat 20:00'da istanbulunsesi radyosundan dinleyebilirsiniz.www.istanbulunsesiradyosu.com.tr }

30 Eylül 2008 Salı

Unutulmuş Yaralarıma Tuz/dur Adın


YILDIZLAR AZALIR GİTME!
BU ŞARKI YARIM KALIR GİTME!
Gitmek yazgısı asılmış boynuma,
Duramam olmadığın hiç bir yerde yar!
Unutulmuş yaralarıma tuzdur adın,
Kavgadır kalbimin gözündeki fer..
Bir devrimin eskimiş yüzüyüm ben,
Derinimde puslu ihtilaller..
Gurbete gidiyorum,
Olmadığın yerin gurbetine...
GURBETE GİDEN DÖNER Mİ BELLİ DEĞİL BİLİRİM
BEN BİR KARAAĞAÇ GÖLGESİ BULDUM,
CEBİMDE ÜMİTLERİM...
Cebimde taşıdım ümitleri yar!
Heybemde ne var ne yoksa çalındı...
Yollarımı kesti haramiler...
Bir ciğerimi sökemediler,
Vermedim, içinde nefesin var diye!
Yanmış süt kokan sabahların eşiğinde bekleyen gece,
Gidiyorum işte...
GİTME AKLIM SENDE KALIR,
UYUYAMAM GECELERİ!
HİÇ AYRILMADIK SENİNLE...
Gidiyorum yar!
İçim köz...
Sözüm söz...
Gidiyorum!
Unutulmuş yaralarıma tuzdur adın yar...
Ne beni seven ardımdan gelsin,
Ne düşmanlarım yoluma çıksın!
Bana bir tek kalabalığım göz kırpsın,
Arsızca.. Fütursuzca..
Tek dileğim ağlama yar!
Birgün gelir, bu hasret biter...
Ağlama yar!...
AĞLAMA YAR!
BİRGÜN GELİR,
BU HASRET BİTER,
DÖNECEĞİM AĞLAMA...
BEKLE BENİ AĞLAMA!
Ağlama yar!
Bu aşka yanma...
Örterim de sokakları,
Öyle uyurum...
Yastığım olur bu kentin duvarları.
Ocağım tüter mi bilmem,
Gurbetin soğuk yalnızlığında...
Üşürsen ben yanarım seni ısıtmaya!
Tüter ocağın yangınımla.
Yanmasam tüter miydi ocağın!
YANMASAM OCAĞIN TÜTER Mİ?!
VEFASIZ YAR'E SÖZ GEÇER Mİ?!
HER GÜNÜM YALAN OLDU ŞİMDİ!
SEVDİM SENİ UMUT GİBİ...
Unutulmuş yaralarıma tuzdur adın...
Seni aramaktır, bulmaktır boynumun borcu!
Şehir şehir dolaşırım,
Kovulurum dokuzuncu köyden de uğruna,
Yine de yılmam,
Vaz geçmem seni aramaktan...
Üstüme yıkılan her durak,
Onurudur sensizliğe batmış yüreğimin.
Ve yokluğun..
Alır-gider neyim var neyim yoksa...
ALDI, GİTTİ NEYİM VAR NEYİM YOKSA.
KALANLARSA YALIN YALIN YANGINDI!
BU CAN BU BEDENDEN AYRILMIYORSA,
DAHA ÇOK ACIYLA YANACAK ÖMRÜM.!
Yanan, gönlümün direğidir.
Bir incecik sızı kalır derinimde...
Ve ben bu can bu bedenden ayrılmadan daha,
Yedi geceyi geçtim...
Yedi güvercin vurdum...
Yedi güvercin vurdum...
Yedi yıldız biçtim...
Yedi nehir içtim...
Yedi kez titredim bakışlarının karşısında...
Yedi yemin verdim...
Unutmak kadar acıdır bazen yaşamak!
Ve ne yeminler bozdum,
Geceler büyürken sensiz!
Ne yeminler...
NE YEMİNLER BOZDUM,
GECELER BÜYÜRKEN SENSİZ!
NE YEMİNLER BOZDUM,
YILLAR GEÇERKEN SENSİZ!
NE YEMİNLER BOZDUM,
TARİFİ BİLE İMKANSIZ!
SENİN İÇİN EY KARA SEVDA/M !
Senin için geçtim şehirlerden...
Seni aradı bu yürek olmadığın her yerde.
Bir tutam hayat buldum...
Kopmuştu, çekilmişti bütün suları!
Unutulmuştu bütün sözler...
Ben sözleri yokluğundan var ettim!
Su dedim, içtim andımızı...
Kader dedim, "yaz" dedim.
Son çaremiz...
YANDIM AMAN,
ÖLDÜM AMAN,
SARARIP SOLDUM AMAN,
KAYBOLAN YOLLAR,
ARDIMDA SEVDA/N VAR.
BIRAKIP GİDEMEM!...
Gidersen yıkılır bu kent, diyor şairler!
Sen beni bırakıp da git(mez)din!
Peki o zaman neden ben seni arıyorum!?
Neden gitmediğim her yerde oluyorsun!
Görmek için kapanacak gözlerim...
Kör bir ölümü yarım bıraktın!
Yarsız bıraktın!.
YARIM BIRAKTIN BENİ
YARSIZ BIRAKTIN BENİ
YALNIZ DEĞİLİM,
ISSIZ BIRAKTIN BENİ...
Issızlığımı ıskalamış bütün kalabalıklar...
Ve çarpık hüzünler döşemişler,
Bu şehrin kaldırımlarına...
Oysa sen benden gittin gideli,
Hiç yılmadım seni aramaktan...
Yorulmadım...
Utanmadım...
Ağlamadım...
Ve ufka baktım...
Ve ufkum oldun!
Beni her sabah bağrına basan güneşinin,
Beni her akşam satacağını bilerek,
Bundan da utanmadım...
Gocunmadım...
Yorulmadım...
Kimseye dargın değilim!
Bir kendime ağlarım.
Bir kendime dargınım.
Öyle ağırım ki kendime,
Sen benden gittin gideli...
ÖYLE AĞIRIM Kİ KENDİME,
SEN BENDEN GİTTİN GİDELİ...
TERİM Kİ SOĞUMUŞ TENİME,
SEN BENDEN GİTTİN GİDELİ...
ÖYLE BIKMIŞIM Kİ KENDİMDEN,
KURUDUM DÜŞTÜM DALIMDAN...
SANKİ RUHUM ÇIKTI CANIMDAN,
SEN BENDEN GİTTİN GİDELİ...
Gidişin bir şey eksiltmez ki yar!
Seni bulmaya çoğaltır beni.
Gitmeye giden gün batımları,
Hangi hüznü saklar benden...
Senden...
İkimizden...
Gözümün bebeğiydin yar!
Emeğimdin...
GÖZÜMÜN BEBEĞİSİN!
BEDENİM, YÜREĞİMSİN...
SEN BENİM EMEĞİMSİN!...
Emeğimsin yar!
Unutulmuş yaralarıma tuzdur adın...
Kavgaydı kalbimin gözündeki fer!
Bir cebimde kan buldum, kullanılmış hayatın...
Alıp, bağrıma bastım...
Öfkem çaresizliğim anladım.
Öfkem çaresizlikti bildim.
Öfkem...
Çaresizlik...
Ölürsem, karanlığa gülümseyerek ölürüm.
Ve o zaman biter sensizlikte yaşıyormuşluk takliti...
Son kez yoklarım o zaman ceplerimi...
Son dikişte bir yanlızlık bulurum elbet kendime...
Ölümden korksaydım, aşık olmazdım yar!
Beni en çok yanlızlığım yaralar...
Meğer ne yanlızmışız insan olduysak...
Meğer ne yanlızmışız!
MEĞER NE YANLIZMIŞIZ İNSAN OLDUYSAK...
YAPRAK GİBİ O DA SESSİZ SOLMUŞSA!
YENİ GELMİŞ AYRILIĞA GÜLMÜŞSEM,
SANA OLAN SEVDAMDANDIR, BİLESİN!
Bilesin ki yar!
Eşkiya bir kahır biçmiş ömrümü.
Bir şiir yazdım,
İçinde ismin hiç geçmedi!...
Üstü kalsın,Söyleyemediklerimden anla beni'
Sustuklarımdan tanı beni...
DÜŞLERDE SEVDİM SENİ, SÖYLEYEMEDİM...
SESSİZ ÖPTÜM NEFESİNİ, SÖYLEYEMEDİM...
SANA BEN ŞİİRLER, SÖZLER BÜYÜTTÜM,
SANA BEN GÖZÜMDE YAŞLAR BÜYÜTTÜM,
SANA BEN UMMAN-I GİZLER BÜYÜTTÜM,
SÖYLEYEMEDİM!...
Söyleyemediklerimden,
sustuklarımdan anlasana yar!
Sevdanın hası suskun olandır!
Şimdi yaşadığın şehirde,
Dilimde suslarla kapındayım.
Açsana yar..!
Unutulmuş yaralarıma tuzdur adın...
Tutsana yar, geldim işte kapına!.
Nefesin tükendiğinde, gözlerime çark ettin karabasanları...
Bir elimi sana verdim, ötekini aramadım bile.!
Ne seni içimden terk edebildim
Ne de sana terk ettirebildim içimi...
Yalnızdım hep, çünkü sen vardın!
Uçmak düşmeyi göze almaktı, uçamadım...
Kapında kaldım bir dilenci utancıyla!.
Öylece baktım uzaklardan...
Çünkü ben seni uzaklarda sevdim.
Ben seni tuzaklarda sevdim,
Ben seni yasaklarda...
BEN SENİ UZAKLARDA...
BEN SENİ TUZAKLARDA...
BEN SENİ YASAKLARDA SEVDİM!...
Ben aşkta izi aramam ki yasaklar sustursun beni!
Eşkiya bir kahır biçti işte ömrümü...
Bir yangın geçivermiş yamacımdan
Belki yanmaz taş-duvar ama
Büyük yangınların izini taşır yar!
Ve bilirsin uzun lafın da kısası olmaz,
Yüreğimi yaksa da hüzün...
Bulamadım şu yaralarıma en uygun azadı.
Sonrasında kavgalar...
Küskün ölümler...
Hayat bana öğretti,
Güneşin ve güllerin bir tek kendilerine batmadığını!
Aynı yollardan geçsem de farklı sehpalarda idam edildim hep!
Ne sen'li bir yarın bıraktın ne de nefret ettin benden...
Nesine yandım ben bu yarin ahh!
Nesine kandım. . .
Yandım, yandım da yine unutmadım en deli hüznü,
Kor oldum ateşlerde...
Yakanlara değil, düşenlere eğiliriz bir tek!
Öyle onurlu yanarız yandık mı!
Öyle dimdik yanarız!...
Anlasan yar!
Nasıl yandım sana...
Anlamadın yar!
Yalanın ve ihanetin insafızlığı bendeydi.
Eşkiya bir kahır biçti ömrümü...
Benden soruldu uykusuzluğun yük olduğu gecelerin hesabı!...
Yine de unutulmuş yaralarıma tuzdur adın.
Yollarımı açardı ölüm...
Ölüm gelirdi su gibi bakışlarından!...
Yarım kalmışsam adamlığım ölmedi.
Ölüm tökezletir sadece...
Korkma ben düşmem yine de...
Herşeyden geçtim de bir aşkı geçemedim.
Bir aşka yenildim...
Şehirler eskittim, kapında bekledim!.
Açmadın!
Meğerse ölümmüş aşk diye aradığım!
Meğerse sulara yazmışım seni....
MEĞERSE SULARA YAZMIŞIM SENİ...
MEĞERSE RÜZGARA ÇİZMİŞİM SENİ...
DÖNÜP AĞLAMA, SEVMİŞİM SENİ...
DÖNMESEM DE OLUR!
Dönmesen de olur ecelim beni aldıktan sonra!
Ölüm gelir, ben giderim!
Kendimi topladım ben hayattan...
Tuttum elimden, ağladım gözlerimi...
Aşk dedim attım içime!.
Sonrası kalbini meşgul etmeyecek kadar basit!
İçimde bir sen aşk içinde...
İçinde bir ben, sen içinde...
İçinde bir biz, bin hiç içinde...
Sırrın kalemine perde indirdim
Ve bir kez daha yenildim!
Eşkiya bir kahır biçtiği ömrümde,
Unutulmuş yaralarıma tuz olan adını aldım,
İşte gidiyorum...
İŞTE GİDİYORUM...
BİRŞEY DEMEDEN,
ŞİKAYET ETMEDEN,
HİÇ BİR ŞEY ALMADAN,
BİR ŞEY VERMEDEN...
YOL AYRILIMIŞ,
GÖRMEDEN GİDİYORUM!.
NE KÜSLÜK VAR NE PİŞANLIK KALBİMDE...
GÜLÜYORUM SENİN YANINDA!.
SESİN YAKLAŞIR HER BİR ADIMDA,
AYAK İZİ ALMADAN GİDİYORUM!
GELDİĞİNDE KALBİM DE KIRILMADI,
GÖNÜL KUŞU ŞARKIDAN YORULMADI...
BANA KİMSE SEN GİBİ SARILMADI!
IŞIĞIMIZ SÖNMEDEN GİDİYORUM..!
Gidiyorum yar!.. Eyvallahhh..
Kahraman Tazeoğlu

20 Eylül 2008 Cumartesi

UnutabiLmek



Sabah oLup kaLkacakSın. Kendini yine vuracakSın kentin SokakLarına. Adım adım geçecekSin anıLarı. Her anı yakacak Seni, bir küçük aLevi kocaman bir yangına çevirecek. Yangını Söndürmek için bir damLa Su buLamayacakSın. KavruLacakSın.

"İşte şu park" diyecekSin, duracaksın, " Ne çok oturmuştuk Soğukta ..." eLLerinin SıcakLığı geLecek akLına, ıLık öpüşLeri. OySa şimdi birkaç güvercin, birkaç kuru yaprak vardır aynı yerde. İçin SızLayacak, bir terk ediLmişLik duyguSu geLip SapLanacak yüreğine. AğLayacakSın.

Bir kıyıda durup boş gözLerLe maSmavi denize bakacakSın. " Biz aşkı hep mavi biLmiştik" diye hayıfLanacakSın. Bir zamanLar naSıL da coşku yaratırdı o mavi Sende ... ŞimdiySe Siyahtan ne farkı var ki... Maviye de aşka da Lanet edecekSin.Kızacaksın.

Öfkeni bir kıLıç gibi biLeyecekSin, büyütecekSin.Öfken, Seni terk edene mi yokSa ayrıLığa neden oLan her ne varSa hepSİne mi, anLayamayacakSın. Boş bir vapur yanaşacak iSkeLeye,tıpkı Senin yüreğin gibi.İçinden hiç kimSe inmeyecek. Bir rüzğar çıkacak, yaLnızLığın iyice kemirdiği bedenini yaLayacak.SavruLacakSın.

KarşıLaştığın herkeSe nefretLe bakacakSın. Sevgiye dair ne kadar kırıntı varSa hepSİni aLıp götürmüşLer çünkü. Bütün inSanLar SuçLu, bütün inSanLar güveniLmez yaratıkLardır artık Senin için. Bir SeLam vermeyecekSİn, bir tek keLime etmeyecekSİn.SuSacakSın.

AyrıLıktan Söz eden şarkıLarı duyduğunda bütün organLarına aynı anda bir Sancı SapLanacak. " KahretSİn, yine hüzün şarkıLarı " diyecekSİn, " BiriSi SuSturSun şu şarkıyı ..." Biri SuSSa diğeri başLayacak.KuLakLarını kapatacakSın, oLmayacak.KaçacakSın.

Beynin oyunLar oynayacak Sana.HangiSi gerçek, hangiSi hayaL ayıramayacakSın. Karşıdan geLeni "o " SanacakSın. KoşacakSın yanına uLaşmak için. Yüzüne baktığında bir yabancı oLduğunu anLayacakSın. DeLirdiğini düşünecekSİn.KorkacakSın.

" Yok mudur bunun bir çareSi peki, yok mudur bu acıyı dindirecek bir iLaç...?" KimSe yanıt vermeyecek bu Soruna.KimSe biLmeyecek çektiğin acıyı. KimSe Senin hiSSettiğin gibi hiSSetmeyecek. Seni Senden daha iyi hiç kimSe anLamayacak. Bu yüzden yanıt verSeLer biLe bir işe yaramayacak. OySa hayat devam edecek aynı hızLa. Yaşamak en önemLi görevin Senin. AnıLarı içine gömüp yaşamayı öğrenecekSİn. Hayatına Sahip çıkacakSın. KavruLSan da, ağLaSan da, kızSan da, SavruLSan da , SuSSan da , kaçSan da , korkSan da yaşayacakSın. Zor oLacak, imkanSız oLacak ama... UnutacakSın...

14 Eylül 2008 Pazar

Bir tek mavi kaLdı bende


Aşkımı verdim Sana , yüreğimi verdim. Aşk Sendin, sen yüreğimdin. Her atışı, Senin iki heceLik iSmini fıSıLdardı. KimSe anLamazdı; ama, Sen duyardın. Hak etmişmiydin bunu ? BöyLe derin bir aşkLa SeviLmeyi hak etmiş miydin? Geç kaLmış bir Soru bu... NaSıL HiSSettiySem öyLe yaşadım ben aşkımı.Yüreğimi teSLim etmemiş oLSaydım Sana aşk oLmazydı onun adı. BöyLe yaşadım ben hep, Sen beğenSende beyenmeSende ... HeSapLı aşkLar bana göre değiL. " Ne verirSem ne aLırım?" SoruSunu SoranLardan oLmadım. Senin için attı yüreğim, bunu SöyLemektende gocunmadım.

UmutLarımı verdim Sana , hayaLLerimi verdim. Bir geLecek düşLedim SeninLe, hata mıydı? Yarım aşkLarı, kaç-kovaLa oyunLarını, göStermeLik dargınLıkLarı bırakıp bir kenara, bu günü doLu doLu yaşarken, yarına dair umutLar beSLedim. HepSİnde Sen vardın, SenSiz oLmayacaktım. Bügünü de, yarını da SeninLe yaşayacaktım. Bu hayatta ne oLacakSa iyi ya da kötü birLikte karşıLayacaktık. Bazen bir Türk fiLmi tadında , bazen gerçeğin tam ortaSında yaşayacaktık. Birbirimize güç verecektik, hayata karşı direnme gücünü birbirimizden alacaktık.

Ruhumu verdiim Sana, bedenimi verdim. OLmadığın zamanLarda ruhumu bıraktım Sana, yaLnız kaLmayaSın diye. Çünkü SenSİz oLmazdı benim ruhum. İçimi SıkıntıLar baSardı. Müebbete mahkum bir hükümLü gibi bedenime tüneL kazıp firar etmeyi düşünürdü hep. Bu yüzden özgür bırakırdım onu. Ve ruhumun gideceği tek yer her zaman Senin yanındı. Ya bedenim ? GözLerim gördüğü hiç bir şeyi ayıramazdı SenSizken. ELLerim dokunmazdı hiçbir şeye. Yürümezdi bacakLarım Senin oLmadığın yoLLarda. OySa Sana her dokunuşum , yeniden doğuşu oLurdu bedenimin. YeniLenir, arınır çıkardı karşına her zaman. SevişmeLerimiz bir ayindi benim için. VarSa bir Sevda tanrıSı, ona SunuLmuş en büyük adaktı.

Hayatımı verdim Sana. " Can" deSeydin onu da aLırdın benden. Gözümü biLe kırpmazdım. Zaten aşk bu değiL midir? SevgiLiye dokunduğun anda, "öLSem umrumda biLe oLmaz " demek değiL midir aşk? Bunu demiyorSan eğer, neden yaşayaSın aşkı ?


Bütün bunLar yetmedi Sana biLiyorum. YetSeydi eğer, şimdi bunLarı yazıyor oLmazdım zaten. Serzeniş Sanma bunLarı, ben hatayı kendimde arıyorum.
BeLki de küçücük birşey yeterLi oLacaktı her şey için.

GönüLLüydüm yoLdan çıkmaya, çıktım da. Senin için değiL kendim için yaptım bunLarı, Sonunda acı oLSa da... Şimdi bir tek mavi kaldı bende. Bir tek onu vermedim Sana. KirLenmeSİn diye...



Mehmet Coşkundeniz



16 Ağustos 2008 Cumartesi

DüşLer üLkesinde küçük bir kızmışım


Düşler ülkesinde küçük bir kızmışım meğer
En sevdiğim kişi kıLıfından çıkınca anLadım.
ELini tuttuğumda tüm hücreLlerinden geçen sıcakLlığını hissetttiğim,
Yanında huzur buLduğum,
Yanımda huzur buLan,
Uğruna canımı verebileceğim,
Uğrumda canını biLe verebiLeceğini düşündüğüm
Eşsiz olduğuna inandığım O insan şimdi nerde ?
kimlerle ?
Verilen sözler ediLen yeminLer hepsi yalanmış meğer ...
DüşLer üLkeSİnde küçük bir kızmışım meğer ...
CeyLin





13 Ağustos 2008 Çarşamba

Yerin hala dolmuyor ...

Dünyada inanmazdım biteceğine

beni böyle bırakıp gideceğine

şarkıların günahı yok

acıtan sensin içimi
hangimiz istedi söyle

bu adaletsiz seçimi

Hayalim kırılınca imkansızı umunca,

korkular gerçek olunca

Gözyaşlarım kurumuyor....


Bu yürek ilk defa bugün kırılmıyor

Ben unutum desende yerin hala dolmuyor .....

14 Temmuz 2008 Pazartesi

Hoşçakal Cennet Çiçeği


Ey benim Cehenneme meyilli ömrümün cennet çiçeği
Hayalinin beline sarılıp ruhundan öptüğüm ıssız gecelerde
Ne çok dinlemiştim adının türküsünü
Başucumdaki frekansı bozuk radyoda

Sanki Yokluğunda bütün fakir analar beni doğurdu
İntihar sektöründe kadrolu, ölümü düşünen işsiz babaların
Yüreğinde bastırdığı feryatlarını biriktirdim sana
"Biz" demeyi unutmuş bir toplumun bencilliğini andırsa da bakışların,
Gelmeyeceğini bile bile
"Ben" demekten utanan bir masumun ezikliğiyle bekledim yinede seni…

"Kim bilir kimlere hayran, hayranı olduklarımız! "

Olsun
Alışırım elbet yokluğuna.
Alt tarafı
Sana benziyordu bütün çiçekler
Aşk tarafı
Bana benziyordu paslanmış ömürler

Kör baksam aşk görür
Aşka baksam kör olurum...
Yüreğimde kara bulutlar
Ben susarım kâinat ağlar

Hırsızdık ikimizde
Sen yüreğimi,
Ben ise
Gözlerimde yeni doğmuş bir bebeğin hayattan korkusu
Ve Koynumda terk edilmiş yalnızlığımın en kuytusuyla
Kimseler anlamasın diye çaresizliğimi,
Islık çaldım.

Şunu bil ki
Bir daha adına şiirler yazılmayacak
Yazılsa bile okunmayacak
Ve hiçbiri
Sana bu şiir kadar dokunmayacak!

Ben kime büyüsem sevdiğim, çocukluğum ihtiyarladı.
Ben kime gülsem sevdiğim, yüreğim kan ağladı…

Bütün yakınlara biraz daha uzak
Ve tuzaklara yakın masumiyetim.
İşte gidiyorum,
Senin sevgindir meleklere vasiyetim…



Korkmaz Bıçkın

23 Haziran 2008 Pazartesi

Aşkın Dilinden_4


Çaresizseniz Çare-Sizsiniz


Gidene kal demeyeceksin...

Gidene kal demek zavallılara,

Kalana git demek terbiyesizlere,


Dönmeyene dön demek acizlere,

Hak edene git demek asillere yakışır...


Kimseye hak ettiğinden fazla değer verme,

Yoksa değersiz olan hep sen olursun...


Düşün....

Kim üzebilir seni senden başka?

Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?

Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?

Kim yıkar, yıpratır seni sen izin vermezsen?

Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?

Her şey sende başlar, sende biter...


Yeter ki yürekli ol,

Tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama sevgisini...


Hep hatırla: " Çaresizseniz, Çare SİZSİNİZ...."


18 Haziran 2008 Çarşamba

Haketmedin...


Sen hakketmedin Sana olan Sevgimi
Sana akan her bir damla göz yaşını ...
tutamadığım
uzanamadığım
yaşıyamadığım
hep bir isyanım olarak kalacaksın ...
Alıntı

17 Haziran 2008 Salı

Herkes Konuştuğunu Yazar Bense Sustuklarımı



Bir hayatın tozlu sayfaları içimi acıtan.

Ceplerimde kırık gece masalları duruyor,

Öksüzlüğümü avutuyor sonbahar.

Ne yana baksam sen oluyorum,

Parmaklarımı kanatıyor kirli duvarlar.

Kuşlar yuvalarından terk ediyor beni,

Bir sarsıntı geçiriyor yüreğim,sen şiddetinde...

Ellerime kar diye yokluğun yağıyor,

Aşk sorgusunda yüreğim can çekişiyor.

Yüzümde sensizliğin izleri,

Ayaklarımın altında bir yığın cam kırığı...



İçimden sökülen her kelime,

tekrar dönüp içime batıyor.

Ve her seferinde sana isabet ediyor.

Bir zindan karanlığı şimdi gecelerim,

Duvarlara sinmiş gözlerinin rengi...

Saatleri infaza çekiyor gelmeyişin,

Yavaş yavaş gidiyor benden hayat;

Damarlarımdan çekiliyor içimdeki sen !

Bense düşüyorum hiçlik ötesi bir hayata,

Kanıyorum sana, sende aşkı buluyorum

Hem de ayrılığa çarpa çarpa...



Suskunlukta sesler daha çok acıtıyormuş,

Bu yüzden senden harf harf kaçışım.

Yalnızlığıma esir düşüyorsun,

Bense kayboluyorum cümlelerinde.

Ve susuyorum sana, avaz avaz susuyorum.

Sende birikiyor içimin tüm sökülenleri

Ben dipsiz bir kuyu oluyorum.

Biriktiriyorum her harfimde seni...



Şimdi yokluğa düşüyor zaman,

Ben bir adımda düşüyorum senden.

Kuytularıma sokulma, bırak bana uçurumlarımı,

Kalemimden azat et beni,

Herkes konuştuğunu yazar, bense sustuklarımı...!!!





Kahraman Tazeoğlu

9 Haziran 2008 Pazartesi

Bu Sonu Önce Ben Yazdım


bu sonu önce ben yazdım

kimselerin başını bile bilmediği o günlerde

ayrılık sevgiyi hissettiğim ilk anda korkum oldu

seni bulup bulup yitirdim düşlerimde

sonra yeniden buldum yeniden yitirdim

bende kalacağın bir yarın kurgulayamadım

sevgiyi ve korkuyu birlikte yaşadım

bu yüzden bir daha göremeyecekmişim gibi uzun ve derindi bakışlarım

her yeni buluşma ilki kadar heyecanlıydı ve sensizlik hep seninleydi...

bu sonu önce ben yazdım

kimselerin başını bile bilmediği o günlerde

bilseydin ayrılığa yazgılanmış bir sevgiye açar mıydın yüreğini

takvimden günleri birer ikişer çalmama

aylara yıllara yerleşmeme izin verir miydin

görüyor musun farkında olmadan ne çok şey paylaşmışız seninle


bu sonu önce ben yazdım

kimselerin başını bile bilmediği o günlerde

hayallerin ardından serüvenlere sürüklendik seninle

hiç görmediğimiz ülkelerde hayatlar kurar evler döşerdik

kısa vadeler seçerdik hayatlarımızı yenilemeye

o gün gelmezdi bir türlü vade dolmazdı

birileri çıkar yolumuzu değiştirirdi

yeni hayaller armağan ederdi bize

çocuk olur kanardık

sonuna kadar gidilecek yollar yerine böyle kopuk maceralara tutkunduk

seviyorduk

bir yaz gecesi dolunaydı

bana bakmıştın.

bende korkularımı yenmiştim

bizden başka inanacak kimsem kalmamıştı

yorgunduk kazanmak zorundaydık üstelik

adımlarımıza güç verecek sağlam zeminlerden yoksunduk

içimiz bir kararsa bir daha güneşi göremezdik

birbirimize güvendik, bize aşılmayacak dağ taş kalmadı sandık

en güzel günlerimizdi o günler


bu sonu önce ben yazdım

kimselerin başını bile bilmediği o günlerde

sonra her şey değişiverdi

umutlarımızı yitirdik

kendi ayak izlerimizden yürüdükçe birbirimize

dostluğun vermiş olduğu lezzeti üretmekten bıkkın

kışkırtıcı huysuzluklardan medet umdukayrı dünyaları özledik

kendi peşimizden koştuk başkaları diye

şimdi şarkılar

söylediğimiz birbirimizin gözlerinde eriyip gittiğimiz puslu gecelerin kokusu

burnumda tütüyor

beni beni böyle bir gecede öldürmeliydin

bir cennetten bir cennete geçmeliydim

itirazım olmazdı

sürgünleri bana vermemeliydin.

Beni beni böyle bir gecede öldürmeliydin

ayrılık çığlıkları kanımı dondururken

gemilerimi yakacak çılgınlıklarımı gemleyip

kendime ve sana en mutlu bölünmeleri vaat etmiştim

benden armağan olacak bütün bensizlikleri reddettin

ve ben hiç bilmediğim dokunuşlarınla yüreğimden izlerini kazıdım

bu sonu önce ben yazdım


Kahraman Tazeoğlu

6 Haziran 2008 Cuma

Ayrılık Gelmeden Git Sen

Kimsesiz bir gökyüzüne
Lâl bir dilin tüm sesiyle haykırması kadar sağır,
Karanlık sularda,bir âmânın gözlerini araması kadar kör;
Yani anlamsızlığa yeni anlamlar yükler gibi
Yalnızca yalnızlığa anlatıyorum kendimi
Çıkmaza düşmüş şiirlerin koynunda
Bir uzun yol oluyor kalemden süzülen her harf
Her hece aklımın kabristanlarında yankılanan
Sahipsiz bir ölüm çığlığı,
Masumiyeti sesimde eskiyen
Ve dudaklarımın ucunda bitmek bilmeyen acılı tiryakilikler
Ve sonrasızlığın deminde keder dökülüyor kağıtlara
Hâsılı aşk; ölü doğmuş bir çocuk şimdi
Yüreğimin sevda çukurlarında
Hadi yâr kendini al gecelerimden
Al ve git!
Zaten bir uzak düştü benimki;
Ertelenmiş zamanlarda resmedilirken mavinin imkansızlığı,
Şiirler nice sevdaya küs bakış hüküm giymişken,
Ezbersiz acılar eşliğinde gözlerinde tükenmek
Ve ölebilmek kirpiklerinin iz düşümünde
Hani meçhul bir izbede seninle el ele!
Oysa mutluluğu çoktan rehin bıraktım ben
Bilmem hangi şehrin emanetçisinde
Ve senden habersiz,
Adından acılar türetiyorum şimdilerde
Dilimin ucuna geliyorsun bir zaman
Yaşamak soruyorsun!
Yaşamak; kör bir sancıdır sol yanımda,
Dönüşsüz bir türkünün kambur sesinde yitip giden!
Ve dinledikçe kendimi,
Kâbus olup büyür geceler karanlığın uğultulu yollarında
Ben kaçmak isterken her şeyden
Gözlerin adına kendime sefer üstüne sefer eylerim.
Sana çok benzeyen bir şehir olur geçtiğim her yer
Her yer öylece uzar gider içinde gözlerimin
Ve bizden çok uzakta
Mevsim çömezi bir haziran
Sonbahara uyanır şehr-i İstanbul,
Gözlerinde bir mavi yangın
Ve saçlarından dökülür martılar
Üsküdar'da pasaklı bir deniz kızının
Sâhi martılar diyordu bir şair:
Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin
Yani öylesi kimsesiz ve unutulmuş
Yani morarmış kanatlarında münzevi bir hayat taşıyan
Sonrası geç kalmış yaşanmışlıklarda
Bulutsuzluğa prangalı bir çift yağmur damlası,
Yağmasın diye kulelerde saklanan..!
İşte böyle can dediğim:
Yetim çocuklar hüznünde
Kâhır yüklü gölgeme
Çokça sahiplik etmişken bedenim,
Yorgunluğun kıyısında
Hüzün olup işlenmişim ömür gergefine
Çapulcu dillerin nazarında
Sevdaya zûl libaslar giyinen,
Uğursuzluk alâmeti koca bir hiçmiş adım
Ötesi yok!
Gurbet yokuşu ağlamalar pazarında
İki damla gözyaşıymış bedelim
Ve soyunup benliğimden
Elem üstüne elem giyinmiş
Sana pervane yüreğim
Gözlerimde gözlerini ateş bilip yanmışım öylece
Hiç ses etmemişim
Meğer ne çok kedermiş
Gözlerinin içinde tutuklu kalmak..!
Lakin sevmişim işte
Her şeyden ve herkesten öte
Sadece sevmişim seni
Ama sen kendini sök düşlerimden
Sök ve git şimdi!
Yolların koynunda
Başımı yaslayıp ölümün yamacına
Bunca acıyla yoldaş olmuşken ben
Sen kaç benim kalabalığımdan
Ve bir intiharın şafağında
Sesini sil şiirlerimden
Olmasın dönüşü gittiğin yolun
Kalemi kırılmış gelişlerin hükmünde
Sonsuz bir gidişle
Unutmalara aç yüreğini,
Yüreğini toparla yüreğimden
Cellat bayramı asılışlarda
Nasırlı urganlar kuşanmış şiirlerde seyreyle yüzümü
Ve zamana not düşsün akreple yelkovan
Yüzün kalbimin ortasında
Yalnızlık yazgısı yemin olsun
Ki belki arınıp mezar kalabalıklardan
Ben yine ben olurum!
Yağmurlu bir gökyüzü akşamı
Hani olur ya!
Düş yorgunu bir martı gelir de hatırlatırsa beni
Ziyan ömürler kucağında
Kendine has ölümler büyüten
Bir deli çocuktu dersin
Hadi git şimdi
Git ki gözlerine ayrılık değmesin...
Kahraman Tazeoğlu